Galatasaray’ın Yabancı Kaleci Geleneği

ANA SAYFAHABERLER → Galatasaray’ın Yabancı Kaleci Geleneği

Galatasaray’ın Yabancı Kaleci Geleneği

Galatasaray’ın Yabancı Kaleci Geleneği

Galatasaray, Türk futbolunun en çok kupa kazanan kulüplerinden biri olarak kadrosunda daima üst düzey futbolcuları, büyük yıldızları bulundurdu.

Bununla beraber sarı kırmızılı kulübün tarihinde bir pozisyon, daima çok özel yabancı oyunculara teslim edildi ve Galatasaray bu anlamda rakiplerinden ayrıldı.

Son 11 yıldır Fernando Muslera’nın koruduğu Galatasaray’ın Uruguaylı eldivenden öncesine dayanan büyük bir yabancı kaleci geleneği var.

Simovic ile Başlayan Gelenek

Galatasaray, 1984/85 sezonu öncesinde kalesini, o dönem yetiştirdiği oyuncularla dünya futbolunu domine eden Yugoslavya’nın milli eldiveni Zoran Simovic’e emanet etmişti.

Hırvatistan’ın Hajduk Split takımından kadroya dahil edilen Simovic, Türkiye kariyerine aslında pek de iyi başlamadı.

Efsanevi teknik direktör Jupp Derwall yönetimindeki takımda ilk günlerinde yediği hatalı gollerle eleştirilen Simovic, gün geçtikçe formunu yükselterek kalitesini ispatladı.

Galatasaray’da 6 sezon forma giyen ve kulübün 14 yıl aradan sonra gelen ilk şampiyonluğunda büyük pay sahibi olan Simovic, aynı zamanda Türk futbol tarihinin en büyük başarılarından birinde de baş rol oynadı.

Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final gören Galatasaray’da kalesinde güven veren Simovic, 1990’da Everton ile oynanan bir maçta sarı kırmızılı formayla futbola veda etti.

9 Yıl Süren Arayış

Zoran Simovic’in kaleyi koruduğu yıllarda bu pozisyonu rahatlıkla Yugoslav eldivene teslim eden Galatasaray, onun futbolu bırakmasının ardından yeni bir Simovic aramaya koyuldu.

İlk olarak Türk milli takımının da kalesini koruyan Hayrettin Demirbaş, sarı kırmızılı eldivenleri devralan isim oldu. Başarılı bir file bekçisi olan Hayrettin Demirbaş, 3 sezon koruduğu Galatasaray kalesinde zaman zaman yaptığı hatalarla da gündeme geldi.

Bunun sonucunda Galatasaray 94/95 sezonunda Gintaras Stauce, 95/96’da ise ABD’li Brad Friedel’ı kadrosuna kattı.

Özellikle Brad Friedal, Galatasaray’daki tek sezonun ardından sırasıyla Liverpool, Blackburn Rovers, Aston Villa ve Tottenham gibi kulüplerin formasını giyerek bir Premier League efsanesine dönüştü.

Friedal’ın 1 sezonunun ardından teknik direktör Fatih Terim’in göreve başladığı 96/97 sezonunda kaleyi Volkan Kilimci ve Hayrettin Demirbaş dönüşümlü olarak korudu. 97/98’de Hayrettin Demirbaş’ın yerine transfer edilen Mehmet Bölükbaşı da sarı kırmızılı kaleye istikrar getirmedi.

Galatasaray ve Türk futbol tarihinin en başarılı dönemlerinden olan bu süreçte, 1998/99 sezonuna gelindiğinde ise Fatih Terim’in isteğiyle Brezilya milli takımının kalecisi sarı kırmızılı formayı giydi.

Claudio Taffarel, Zoran Simovic’ten sonra aranan efsane kaleci rolüne %100 uyum sağladı.

Claudio Taffarel Efsanesi

Brezilya milli takımı ve Parma’da yaptıklarıyla bir fenomen olan Taffarel, 28 yaşında Galatasaray’a Atletico Mineiro’dan 1.8 milyon € bedelle katıldı.

Zamanının çok ötesinde olan pas becerileri, kalecilik refleksleri, liderliği ve karakteriyle kısa sürede bir Galatasaray efsanesine dönüşen Taffarel, sarı kırmızılı taraftarların ve teknik direktör Fatih Terim’in en güvendiği isimlerin başında geldi.

Türk futbolunun kulüpler bazındaki en büyük başarıları olan UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası şampiyonluklarında kalesini koruyan Taffarel, özellikle UEFA Kupası final maçında Thierry Henry’nin kafa vuruşunda yaptığı kurtarışla ölümsüzleşti.

Galatasaray’da 141 maçta 133 gol yiyen ve 6 kupa kazanan Taffarel, 2001/02 sezonun başında 2 milyon € karşılığında eski kulübü Parma’ya döndü.

Eldivenler Mondragon’a Emanet

Claudio Taffarel’in ayrılığının tıpkı Simovic’te olduğu gibi sarı kırmızlı takımı uzun bir arayışa itmesi bekleniyordu.

Buna karşın Galatasaray bu kez aradığını çok çabuk buldu. 2001/02 sezonunun başında Metz’den transfer edilen Kolombiyalı kaleci Faryd Mondragon, 7 sezon boyunca Galatasaray’ın 1 numarası oldu.

Güçlü fiziğine karşın çok atik olan Mondragon, 2 Süper Lig ve 1 Türkiye Kupası şampiyonluğunda büyük rol oynadı.

Tıpkı Taffarel gibi kişiliği ve saha içindeki duruşuyla büyük sempati toplayan Mondragon, Galatasaray efsaneleri arasında yer aldı.

2007’de, 36 yaşında sarı kırmızılı eldivenlerine veda eden Kolombiyalı, Köln’e transfer olurken ardında büyük bir boşluk bıraktı.

Bay Haksız Rekabet

Mondragon’un ayrılığının ardından hali hazırda mali olarak zor günler geçiren Galatasaray, kalesini 2007/08 sezonunda uzun bir aradan sonra yerli isimlere emanet etti.

Orkun Uşak ve Aykut Erçetin ikilisiyle geçen sezon beklentilerin uzağında kalınca, sarı kırmızılı yönetim bir sonraki sezona İtalyan eldiven Morgan De Sanctis ile başladı.

Sevilla’dan 1 sezonluğuna kiralanan De Sanctis, Galatasaray kalesinde iyi performanslar gösterse de Taffarel ve Mondragon’un koyduğu seviyeye çıkamadı. İtalyan eldiven sezon sonunda ayrıldığı Galatasaray’dan sonra Napoli ve Roma gibi üst düzey kulüplerde yıllarca birinci kaleci olarak oynadı ve aslında ne kadar kaliteli bir isim olduğunu kanıtladı.

De Sanctis’ten sonraki 2 sezon ise Galatasaray için kaleci performansları anlamında pek parlak geçmedi. Atletico Madrid’in kalesini tam 5 sezon koruyan Leo Franco, sarı kırmızılı formayla geldiği ilk günden itibaren hayal kırıklığı yarattı.

Bir sonraki sezonda Ufuk Ceylan, Robinson Zapata ve Aykut Erçetin üçlüsü ise Galatasaray tarihinin en kötü sezonlarından birinde tıpkı takım gibi oldukça düşük performans sergiledi.

2011/12 sezonunda Başkan Ünal Aysal ve teknik direktör Fatih Terim ile yeniden yapılanan Galatasaray, ilk iş olarak kaleyi güvence altına almak istedi.

Loric Cana + 6.75 milyon € karşılığında kadroya katılan Fernando Muslera, ilk günlerde “küçük elleri var” denilerek eleştirildi.

Buna karşın Uruguaylı eldiven, 11 sezonda gösterdiği performanslar ve kazandığı kupalarla kulüp tarihinin en büyük efsanelerinden biri oldu.

Galatasaray’da kaldırdığı 14 kupayla kulüp tarihinde en çok kupa kazanan yabancı oyuncu olan Muslera, takımın kaptanı olarak hala Galatasaray’daki kariyerini başarıyla sürdürüyor.

Birçoklarına göre Simovic, Taffarel ve Mondragon üçlüsünü bile geride bırakan Uruguaylı file bekçisi, saha dışındaki tavırları, centilmen kişiliği ve istikrarlı performanslarıyla Süper Lig’deki “haksız rekabet” olarak anılıyor.