Cristiano Ronaldo’nun Doğuşu
6 Ağustos 2003'te Sporting CP ile Manchester United hazırlık maçında karşılaştı. Maçın sonucundan bağımsız olarak, bu karşılaşma dünya futbol tarihinin en büyük yıldızlarından birinin doğmasına sebep oldu.
Haziran 2002’de Carlos Queiroz, Manchester şehrine efsanevi menajer Sir Alex Ferguson’un yardımcısı olmak için geldi. Kariyerinde Portekiz, Güney Afrika gibi milli takımlarda ve Sporting CP gibi saygın bir kulüpte Queiroz, İskoç menajerin sunduğu fırsatı geri çevirmedi.
Sir Alex Ferguson ile çalışma şartlarını konuştuktan sonra Queiroz, belki de dünya futbol tarihini değiştirecek fikrini efsanevi menajerle paylaştı: “Sporting’de genç bir çocuk var. Onu gözden kaçırmamamız gerekiyor.’’
Ferguson, yılların kendisine bahşettiği deneyimle, Queiroz’un heyecanının hemen farkına vardı. Manchester United, o dönemde de Portekiz altyapıları arasında başı çeken Sporting CP ile bir anlaşmaya varmak üzereydi. Anlaşma gözlemcilik ağı, antrenmanlar ve oyuncu gelişimi gibi konularda iş birliğini kapsamaktaydı. İşte bu sürecin bir parçası olarak Ferguson, Queiroz’un sözlerinden hareketle Sporting CP antrenmanını izlemesi için Jim Ryan adındaki gözlemcisini görevlendirdi. Jim Ryan, görevini yapıp geri döndüğünde, onun sözleri de Queiroz’u doğrular nitelikteydi:
‘’Patron, Vay canına! Bir kanat oyuncusu gördüm. Genç takımda merkezde de oynayabiliyor!”
Ferguson o an verdiği kararı şöyle anlatıyordu:
‘’Çok uzun süre bekleyemezdim. Çocuk henüz 17 yaşındaydı ve ben bir kumar oynayacaktım.’’
Ancak Ferguson’un kumar dediği hamleyi yapmak için pusuda bekleyen birkaç kulüp daha vardı. O yıl Avrupa’daki büyük kulüplerin gözlemcilerinin çoğu Sporting CP’nin iki genç yıldızının peşindeydi. Bunlardan daha gözde olanın adı Ricardo, diğerinin adı ise Cristiano idi…
Sporting CP ve Manchester United arasındaki iş birliği anlaşmasına ilişkin görüşmeler sürerken, 2003’ün ilk aylarında genç yetenekleri keşfetme konusunda uzman olan Arsene Wenger, Portekizli genç Cristiano’dan çoktan haberdardı.
O zamanlar İngiliz futbolunu domine eden ‘’Yenilmez’’ takım, tüm futbolcular için bir cazibe merkeziydi. Genç Cristiano da artık Sporting CP’yi aştığını hissediyor, büyük bir meydan okumaya atılmak ve kendisini dünyaya göstermek için sabırsızlanıyordu. Üstelik en yakın arkadaşlarından olan Ricardo Quaresma’nın da sezon sonu kulüpten ayrılacağı kesinleşmiş gibiydi.
Bu hislerle Arsenal için Kuzey Londra’ya giden Cristiano, Arsenal tesislerini gezip Wenger ile tanışmıştı. Taraflar bitti gözüyle bakarken transfer gerçekleşmedi ve üstüne üstlük Wenger’in onayından geçtiği tescillenen bu genç adam için Liverpool ve Chelsea gibi kulüpler de gözlerini Sporting’e çevirmeye başladı. Wenger, o günleri şöyle anlatmıştı:
‘’Futboldaki en büyük pişmanlığım? Cristiano Ronaldo ile imzalamaya çok yaklaşmıştım. Bunun gerçekleşmemesi tabii ki bugün hala canımı acıtıyor.”
Londra’dan hayal kırıklığıyla Portekiz’e dönen Cristiano, aklına Premier League’de oynamayı koymuştu. Portekiz’de geçireceği günler onun için yeni bir meydan okuma ve kendinin vitrindeki en parlak mücevher olduğunu kanıtlamak anlamına geliyordu.
Manchester United ve Sporting CP, iş birliğinin bir parçası olarak Estadio Jose de Alvalade’nin açılış maçında karşı karşıya gelecekti. Maç öncesi Ferguson’un aklında hem o günlerde Real Madrid’in başında olan eski yardımcısı Carlos Queiroz’dan duyduğu sözler hem de gözlemci ekibinin yıldızlarla belirttiği Ricardo Quaresma raporları vardı. İngiliz basınına göre Quaresma bir adım öndeydi ve Manchester United onun için Barcelona ile kapışıyordu.
Amerika turundan eve dönmeden önce son bir dostluk maçı için Portekiz’e gelen Manchester United oyuncuları için, karşılaşma formaliteden öte bir anlam taşımıyordu. Alex Ferguson ise soyunma odasında 11’leri açıklarken bazı as oyuncularını yedekte bırakıyordu.
Ferguson, maç öncesi konuşmasının sonunda önemsiz bir ayrıntıdan bahseder gibi ekliyordu:
“Çocuklar! Son bir şey: yetenekli bir genç kanatları var. Ona dikkat edin, tamam mı? Güçlü, çevik ve oldukça iyi bir oyuncu.”
Cristiano’ya maç öncesinde sadece bu kadar zaman ayrılmıştı. Ferguson, Cristiano Ronaldo’nun yeteneklerinin sonuna kadar farkında biri olarak oyuncularına bilinçli olarak bu tavırla konuşmuştu.
O zamanlar United defansında oynayan Lynch, bu düşünceleri desteklercesine şöyle diyordu: “Büyük bir uyarı yok; ona zaman harcanmadı. Sadece birkaç kelime; sanki Sir Alex bizi şok etmek istiyormuş gibiydi.”
Maçın başlangıcından dakikalar sonra United’ın dünyaca ünlü defans oyuncuları Ferdinand ve Silvestre, tüm dikkatlerini çaresizce Ferguson’un bahsettiği şu ‘’sol kanattaki genç’’ üzerinde yoğunlaştırdı.
O anları anlatan Silvestre şöyle diyor:
“Onu hiç duymamıştım, ancak topu alır almaz, solda veya sağda kim olursa olsun kolaylıkla üstünlük kuruyordu. Çok hızlı ve becerikliydi; hepimiz biraz şok olmuştuk. ‘Tanrıya şükür bekte değil de merkezde oynuyorum’ dediğimi hatırlıyorum.”
Yedek kulübesinde sıradan bir dostluk maçına geldiklerini düşünen Van Nistelrooy, Phil Neville, Darren Fletcher, Ryan Giggs ve kaptan Roy Keane gibi isimler meraklı gözlerle Cristiano’yu izlemeye başlamışlardı. Lynch o anları hatırlarken şöyle diyordu:
“Yaklaşık 15 dakika sonra, Roy Keane ve Ryan Giggs de dahil olmak üzere çoğumuz, ne izlediğimize pek inanmadan ağızlarımızı sonuna kadar açarak başımızı sallıyorduk.”
Yeni açılan Estadio Jose de Alvarade zemini henüz oturmamıştı. Bölüm bölüm göze çarpan bozukluklar yüzünden sahanın futbol oynamaya elverişli bir ortam sağladığı söylenemezdi. Sahada ayak durmanın bile zaman zaman zorlaştığı şartlar, genç sol kanat için hiçbir anlam ifade etmiyordu. United tarafından bir yıldır izlendiğinin farkında olan Cristiano, her hareketinde izleyenleri (başta da Ferguson ve rakip oyuncuları) büyülüyordu. Öyle ki 30 dakika geride kaldığında Ricardo Quaresma opsiyonu çoktan unutulmuştu.
Manchester’ın sahadaki oyuncuları Cristiano tarafından cezalandırılırken, yedek kulübesi işi tamamen eğlenceye dökmüştü. Manchester United sağ beki John O’Shea’in kendisine Cristiano’ya yakın oynaması gerektiğini söyleyen Ferguson’a verdiği cevap, takımın ne durumda olduğunu anlamak açısından önemliydi: “Bunu söylemek yapmaktan daha kolay patron!’’
O’Shea’nin o gün ilk yarıda düştüğü durum, sonraları öylesine efsaneleşti ki daha sonraları Roy Keane, The Second Half kitabında O’Shea’nın devrenin sonunda baş dönmesi sebebiyle doktoru görmesi gerektiğini, Rio Ferdinand ise Rio: My Story kitabında O’Shea için bir oksijen maskesi getirdiklerini söyledi.
45 dakika biter bitmez, Sir Alex Ferguson pek de adeti olmayan şekilde yanındaki Albert Morgan’a, ManchesterUnited’ın patronu Peter Kenyon’a ulaştırılmak üzere bir not iletti.
Peter Kenyon şaşkın bir şekilde devre arasında Ferguson’un yanına geldiğinde, efsanevi teknik adam hiç vakit kaybetmeden son sözü söyledi:
“O çocuğu almadan buradan ayrılmayacağız!”
İkinci yarı başladığında Cristiano, sol kanattan sağ kanada geçmişti. Bu sefer onu marke etme görevini sol bek Pugh almıştı. O’Shea’nin ilk yarıda düştüğü duruma şahit olan Pugh, Cristiano ile karşılaştığı pozisyonlarda çaresizce ne yapacağını düşündüğünü şu şekilde ifade edecekti:
“Bana koştuğunda, ‘Lanet olsun, ne yapacağım ben? Sola veya sağa gidebiliyordu ve akla gelebilecek her türlü numaraya sahipti. Güçlüydü ve topu çok iyi manipüle edebiliyordu.”
Maçın son düdüğü çaldığında Sporting CP, 3-1’lik üstünlükle galip gelmişti. Elbette karşılaşmanın sonunda gündem Cristiano Ronaldo olmuştu.
Maçın bitiş düdüğüyle birlikte Manchester United soyunma odasında olanları Silvestra anlatacaktı:
“Phil Neville doğrudan sahadan çıktı ve soyunma odasında Sir Alex’e doğru yürüdü. ‘Patron, onunla imzalamalıyız, hemen yapmalıyız!’ dedi. Ferguson ise onu yatıştırmaya çalışarak ‘Halledeceğiz’ demekle yetindi.”
Futbolcular Cristiano karşısında nasıl zorlandıysa, Ferguson ve Kenyon da Sporting CP yöneticileri karşısında o kadar zorlanıyorlardı. Maçta yaşananların bu transferi tehlikeye soktuğunu ve gecenin sonunda Cristiano’yu alamadıkları takdirde onu kaybedeceklerini ikisi de biliyordu. Çünkü o gece maçı izleyenler arasında Barcelona Sportif Direktörü Txiki Begiristain ve Carlos Queiroz’un başında olduğu Real Madrid’in sportif irektörü Jorge Valdano da vardı. Özellikle Valdano, Quieroz’un listesinin 1 numarasını almak için kararlıydı.
Ancak Cristiano ve menajeri Mendes ile masaya oturmayı başaranlar Ferguson ve Kenyon olmuştu. Onu ne kadar istediğini ve as takımda yer alacağını söyleyen Ferguson’un samimiyeti Cristiano’yu etkilemişti. Kenyon, bu transfer için United kasasından o zamana dek bir genç oyuncu için rekor olan 19.00 milyon € bonservis bedelini çıkaracaktı.
Toplantı sonunda otobüste merak içinde bekleyen takım, Ferguson’un yüzündeki gülümsemeden başardıklarını anlıyordu. O’Shea, o gün yaşadıklarını artık her antrenmanda yaşayacaktı.
Haftalar sonra transfer açıklandığında Manchester United, çok yetenekli bir genç oyuncu aldığını zannediyordu. Ancak geçen zaman onlara bundan çok daha fazlasını başardıklarını gösterecekti.
Onun ne büyük bir iş başardığını ise yıllar sonra konuşan Manchester United efsanesi George Best’in sözleri kanıtlayacaktı:
‘’Eski takım arkadaşlarımdan birkaçı maçtaydı ve onu benimle karşılaştırdılar. Yıllar boyunca “yeni George Best” olarak tanımlanan birkaç oyuncu oldu, ancak bu benim için ilk kez bir iltifat oldu.’’