20 Kült Şampiyonlar Ligi Takımı
Şampiyonlar Ligi efsanesi olmak özel bir şey gerektirir. Bir kült kahraman olmak için ise daha da fazlası gerekir. Bunlar, yetenek seviyeleri ne olursa olsun içinizde bir şeyleri ateşleyen kulüplerdir.
Eğlendiren, benzersiz bir şey yapan kulüpler belki de yukarıdakilerin hiçbirini yapmadılar ve bu yüzden kalbinizi ısıttılar. Pep Guardiola'nın Barcelona'sı için binlerce methiye gördünüz, Sir Alex'in '99 veya '08 yıldızlarının daha iyi olup olmadığı tartışmaları... İşte şimdi çeyrek finalde tökezleyen ve final göremeyen unutulmaz Ligue 1 ve Bundesliga yıldızlarını dinleyeceksiniz.
Şampiyonlar Ligi'nin gelmiş geçmiş en büyük kült tarafları listemizde kazananları hariç tuttuk. Onları tamamen nostalji, eğlence ve biraz da yeteneklerine göre sıraladık. Takımları toplu ve bireysel olarak değerlendirdik.
20) Paris Saint-Germain, 1994/95
Bugünlerde, Paris Saint-Germain futbolun kötü çocuğu. Ne kadar çekici olmaya çalışsalar da havalı değiller. Tam da sizi yeni deplasman formasını almaya zorlayacak türden bir kulüp. Ancak 90'larda, her yenilikçinin seçimiydi.
O lacivert formalar bile daha açık bir tondaydı. Arma, kötü bir TV kanalının logosuna benziyordu. George Weah önde, L'Oreal ilerde David Ginola solda oynadı. Tılsımlı Rai 10 numaradaydı. Bu, Fransız başkentine uygun bir tarza sahip bir kültür” kulübüydü.
PSG grupta fırtına gibiydi, çeyrek finalde Barcelona'yı yendi ve sonunda 1996'da mücadele eden her takım gibi AC Milan'a teslim oldu. Ve bu, PSG hakkında en son duyduğumuz şeydi. Ertesi sezon Kupa Galipleri Kupası'nı kazandılar ve bir sezon sonra finalde Barcelona’ya elendiler.
Bu meraklı kulüp daha sonra Jay-Jay Okocha ve Ronaldinho ile sözleşme imzaladı ve uzun bir süre bu seviyeye çıkamadı. Neymar ile Nike’ın büyük bir projesi olarak tekrardan sahneye çıktılar. Ginola hala Messi'den daha havalı…
19) Arsenal, 2010/11
2006'da Arsenal, sağlamlığına ve Thierry Henry'nin dehasına güvenerek Şampiyonlar Ligi finaline 4-5-1'le gitti. Ve şunu da belirtmek gerekiyor: Arsene Wenger'in gelmiş geçmiş en büyük Avrupa takımı aynı zamanda onun en sıkıcı takımıydı. Gol yemediler ama tam olarak heyecan da vermediler.
2011'in modası bu değil. Bu, 19 yaşındaki Jack Wilshere'in merkezde olduğu bir Arsenal takımıydı. Cesc Fabregas kaptan, Tomas Rosicky, Samir Nasri ve Andrey Arshavin yetenek sağladı. Arka tarafta işler istikrarlı değildi ancak Emirates, Invincibles'tan bu yana hiç olmadığı kadar sallanıyor gibiydi.
Bu, Barcelona’nın Kuzey Londra'da yenildiği sezondu ve takım, Wenger'in şimdiye kadar inşa ettiği en eğlenceli ve en akıcı takımlardan biri olmaya devam ediyor. Asla Şampiyonlar Ligi'ni kazanamayacaktı ama kesinlikle izini bıraktı.
18) Barcelona 1993/94
Johan Cruyff, Şampiyonlar Ligi döneminden çok uzakta görünüyor. Bu yüzden Barca takımının Şampiyonlar Ligi'nin ilk yıllarının dayanak noktası olması, en hafif tabirle tuhaf.
1992’nin şampiyonları sonraki yıllarda geri döndüler. Barca'da hâlâ Stoichkov ve Romario, Guardiola ve Koeman vardı. Hâlâ güzel futbol oynuyorlardı ve hâlâ gösterişli, teknik bir kulüptüler. Ama o zamanlar yenilmez olmamaları, onlara biraz farklı olduklarına dair bir hava verdi. Asilerdi. İstisnaydılar.
Artık herkes Barcelona’dan ilham aldı. Ancak bunlar daha eski zamanlardı, Cruyff'un kenarda sigara içebildiği ve Guardiola'nın daha kalın kaşlara sahip olduğu 90'lar.
17) Inter, 2004/05
Inter Milan'ın Serie A'daki ilk 15 maçının 12'sinde berabere kalması, size 2004/05 sezonunun biraz tuhaf geçtiğini gösteriyor.
Roberto Mancini'nin ilk kez direksiyona geçmesiyle Inter, İtalyan kulüp futbolunun bu yüzyılda gördüğü belki de en kült forvet hattına sahipti. Julio Cruz, Adriano Alvaro Recoba, Obafemi Martins ve Christian Vieri o sezon Nerazzurri için sıraya girdi. Kily Gonzalez, Edgar Davids, Giorgos Karagounis, Juan Sebastien Veron, Andy van der Meyde, Esteban Cambiasso ve Dejan Stankovic tarafından desteklendi.
Şampiyonlar Ligi’ndeki en ikonik anları, biraz utanç verici. Rui Costa ve Marco Materazzi, Milan derbisi sırasında San Siro sahasında füzeler atılırken ve havai fişekler patlarken sohbet ediyorlardı. Yine de, ne takım ve ne formaydı ama…
16) Villarreal, 2005/06
Juan Roman Riquelme, Villarreal'de bir sezon geçirdi. Sarı Denizaltı'nın ilk kez Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale çıkmasına yardımcı olarak tüm sezon boyunca görkemliydi. Fakat Arsenal, onları Paris'e gitmek için yenerken turnuvadaki geleceklerini belirleyecek olan bir penaltıyı kaçırdı.
Bunlar gibi hikayeler efsaneleri besler. Manuel Pellegrini'nin takımı 2006'da muhteşemdi. Rangers ve Inter Milan'ı eledi. Diego Forlan, 5 numaralı formayla iyi durumdaydı. Alessio Tacchinardi Juventus'tan kiralıktı ve Marcos Senna makine dairesindeydi. 21 yaşındaki Santi Cazorla da oradaydı.
İspanyollar için kalp kırıklığıyla sonuçlanmış olabilir ancak onlarınki, turnuvanın yakın tarihindeki en unutulmaz mazlum hikayelerinden biridir.
15) Juventus, 1997/98
Juventus, 1997/98 sezonunun tamamında ligde iki kez kaybetti. Bu, şimdiye kadar var olan en olağanüstü yetenekli futbol takımlarından biri ve açıkçası arka arkaya Avrupa finallerini nasıl kaybettiklerini kimse tahmin edemez.
Marcello Lippi kulübedeydi. Önde Alessandro Del Piero ve Filippo Inzaghi, Hemen arkalarında Zinedine Zidane, orta sahada Edgar Davids, Antonio Conte ve Didier Deschamps vardı. Hangi devirde olursa olsun bu çok saçma.
İşte herkesin aşık olduğu Juventus. Yaşlı Kadın, Max Allegri'nin altında derin bloklarla herkesi sıkmadan çok önce, stil ve zarafet sahibi bir Juve. Tamam, 90'larda yalnızca bir Şampiyonlar Ligi kazanmış olabilirler ama bunu, bu takımın yarattığı hatıralarla değiştirmezdik.
14) Atalanta, 2019/20
Atalanta, ilk sezonunda Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk dört maçını kazanamadı ancak yine de çeyrek finalde PSG’yi yenmeye çok ama çok yaklaştılar.
Daha önce gördüğümüz gibi değillerdi. Adam adama savunma yapmalarından bir yandan diğer yana fırlayan Papu Gomez'e kadar, Atalanta'yı izlemek delicesine eğlenceliydi. Duvan Zapata ve Luis Muriel de manşetlere çıkarken çılgın kanat bekleri Avrupa'nın en parlak taktik beyinlerinden bazıları için bir referans noktası haline geldi. Josip Ilicic dört gol atarak Valencia'yı toplamda 8-4 ile elediğinde, hepimiz bunun klasik bir savunmacı İtalyan takımı olmadığını anlamıştık.
Bergamo'da iç saha maçlarını oynayamayacak kadar küçük bir takım olan La Dea, Avrupa'da asla çok fazla başarı elde edemeyebilir. Yine de kült bir takım olarak tarihte yer alacaklar.
13) Dynamo Kiev, 1998/99
Futbol açısından, dünyanın artık tamamen keşfedildiği andı. Serhiy Rebrov ve Andriy Shevchenko'nun Doğu Avrupa'dan dünyaya takdim edildiği sezon.
Modern çağın en ölümcül ikililerinden biriydi ve Kakha Kaladze ile Oleg Luzhny'nin ortalarıyla tamamlandı. Real Madrid'i yendiler ve 1999'da Şampiyonlar Ligi'nde yarı final oynadılar.
12) Real Madrid, 2002/03
Daha sonraki yıllarda bu kadar özlediğiniz bir formaya sahip olmadılar. Gerçek bir kült futbolcuya en yakınları muhtemelen Guti'dir.
2002/03 takımı - Avrupa'da hiçbir şey başaramayan Galactico takımı - bir kült haline geldi. Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış olsalardı kimsenin umurunda olmazdı. İkonik anları; Old Trafford'da Ronaldo'nun hat-trick yapması, grup aşamasında AC Milan'ı 3-1 mağlup etmesi (pek önemli olmasa da) ve ikinci ayağı kaybetmesine rağmen Juventus'a karşı yarı final ilk maçta ustalık gösterisiydi.
Bu Real takımı havalı oldu çünkü kazanmak her şey değilmiş gibi oynadılar. Önemli olan bir gösteri yapmaktı. Tabii Florentino Perez'in niyeti bu değildi. Sonraki yıllarda yavaş yavaş ve ne yazık ki bu kült yönünü kaybettiler.
11) Auxerre, 2003/04
Belki de Auxerre, sponsorları PlayStation olduğu için bu listeye girdi ya da belki de 9 numaranın saçındaki örümcek ağı sayesinde. Her iki durumda da onlar Fransız futbolunun unutulmuş bir cevheri.
Auxerre, onlarca yıldır görevde olan Guy Roux tarafından yönetildi. Genç bir Djibril Cisse, Phillippe Mexes ve Jean-Alain Boumsong kariyer planlarını değiştirmeden önce gerçekten sağlam bir savunma ortaklığına sahiptiler. Bu, yumruklar atarak Avrupa futbolunun en üst sıralarına çıkan küçük bir takımdı ve Şampiyonlar Ligi hayalleri 6 maç sürmesine rağmen çok değerliydiler.
Les Diplomates nihayet Ligue 1'e geri döndü. Artık Fabian Cool adında bir kalecileri yok.
10) Valencia, 2000/01
Valencia, o günlerin Atletico Madrid'iydi (İspanyol oldukları ve birkaç final kaybettikleri için), ancak Diego Simeone'yi bile ağlatacak teknik isimler vardı.
Kıvırcık saçlı oyun kurucu Pablo Aimar. Ayağıyla cam bir tıraş losyonu şişesini yakalamaya çalışırken meta arsalını kestiğinde 2002 Dünya Kupası'nı kaçıran Santiago Canizares. Sol kanatta Vicente, Gaizka Mendieta… Jphn Carew atakta, Roberto Ayala forvetleri kilitliyor. Her ekibin Didier Deschamps'a sahip olması bir ön koşul değil ama kesinlikle yardımcı oluyor.
Pennos'ta bir Alman takımıyla karşılaşmak zorunda kalana kadar, gerçekten onların yılı gibi görünüyordu. O Valencia takımının adı Şampiyonlar Ligi kupasında olmayabilir ama kalbimizde silinmez bir iz bıraktı.
9) Monaco, 2016/17
Büyük ihtimalle Leonardo Jardim, sezona başladığında Monaco takımının ne kadar iyi olduğu hakkında muhtemelen hiçbir fikre sahip değildi. Belki de sadece Manchester City'yi ezdiklerinde, bu Fransızların gerçekten şampiyon olup olamayacağını merak ettik.
Hücum kusursuzdu. Genç bir Kylian Mbappe, dünyadan bıkmış bir Radamel Falcao ile ortaklık kuruyordu. Manchester United ve Chelsea'ye art arda kafa karıştıran dönemlerden sonra hala üretken olduğunu kanıtlamak için geri döndü. Bernardo Silva bir tarafta, diğer yanda Thomas Lemar. Merkezde Fabinho ve Bakayoko. Joao Moutinho ise derinlik katıyordu.
Açıkçası gülünçtü. Bir özerklik kulübü tesadüfen altı ila sekiz dünya çapında futbolcuya rastladı ve hepsini 300 milyon €’nun üzerinde bir fiyata sattı. Bırakın iki sezonu, bir sezon daha kalsalardı neler başaracaklarını kim bilir.
8) Newcastle United, 2002/03
Alan Shearer, Şampiyonlar Ligi futbolu için yaratılmıştı. Ancak Clarence Acuna, onun kadar hazır değildi. Belki de bu grup aşamasının yeterince iyi olmamasının sebebi buydu.
Newcastle United'ın 2002/03'teki Şampiyonlar Ligi yolculuğu ikoniktir. Önce üç açılış maçını da kaybettiler. Jermaine Jenas'tan alıntı yapmak gerekirse Juventus'un o kadar iyi olmadığını fark ettiler ve sonraki üçünü kazandılar. Shay Given kalede, Speed, Dyer ve Jenas ortada, Laurent Robert ve Nobby Solano kanatlarda, Bernard ve Woodgate savunmada. Lomana LuaLua, Shola Ameobi ve Craig Bellamy, Wor Al. Sir Bobby Robson ise teknik alandaydı.
Newcastle bu seviyede deneyimsizdi ama yine de Avrupa'da eğlendiler. Heyecan verici bir şekilde kazansalar da kaybetseler de izlemesi muhteşemdi.
7) Bayer Leverkusen, 2001/02
Bayer Leverkusen'in lig, kupa ve Şampiyonlar Ligi'ni kaybetmesi, Avrupa futbol tarihindeki en büyük kaybeden hikayesi olmaya devam ediyor. O takımın ne kadar harika olduğunu hatırladığınızda çok ücüzü.
Deli Klaus Toppmoller, Michael Ballack, Ze Roberto ve Lucio vardı. Hepsi de Bayern öncesiydi ve en iyi hallerindeydiler. Dimitar Berbatov kadrodaydı. Hans-Jorg Butt direklerin arasındaydı. Carsten Ramelow ve Jens Nowotny ise biraz sertlik ekledi.
Tüm sezon boyunca parlıyorlardı. Liverpool'u paramparça ettiler, United’ın umutlarını kırdılar ve sonra Zidane'ı geçtiler. Kadronun bir kısmı haftalar sonra Dünya Kupası finalinde de kaybetti.
6) Borussia Dortmund, 2012/13
Robert Lewandowski'nin Real Madrid'e attığı dört gol, tüm zamanların en inanılmaz Şampiyonlar Ligi performanslarından biri olmaya devam ediyor. Jurgen Klopp’un yüzünde güller açıyor; Cristiano Ronaldo ve Mesut Özil şokta. Birçok kişinin Dortmund'a aşık olmasını sağladı.
BVB'nin yüksek oktanlı pres makinası, başka bir galaksiden bir şey gibiydi. İlkay Gündoğan motordu, Mario Gotze ve Marco Reus sanatçı, Jakub Błaszczykowski, Ivan Perisic ve Kevin Grosskreutz acımasız ve keskin.
O sezon herkesi geride bıraktılar. Dünya Dortmund'a hayrandı ve o zamandan beri de sempatikler. Reus dışında neredeyse herkes defalarca değişti.
5) Ajax, 2018/19
Frenkie De Jong, Donny van de Beek, Dusan Tadic ve Hakim Ziyech gibi isimlerin son üç Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmış bir takımın arasından geçmesi belki de bir daha asla aynı şekilde göremeyeceğimiz bir şeydi. Bu; David Neres'in hızı ve Matthijs De Ligt'in gücüyle birleşen, kesinlikle alt edemeyeceğiniz bir özgüvene sahip bir takımdı. Belki de turnuvanın gördüğü en mükemmel takım performansıydı.
Bir sonraki turda Cristiano Ronaldo'nun Juventus'unu elemeleri de bir o kadar etkileyiciydi. Tipik Hollanda tarzında, sonuna kadar gelemediler. Ancak oynadıkları görkemli futbol muhteşemdi.
4) Milan, 2004/05
2005 Şampiyonlar Ligi finalinde AC Milan ile Liverpool maçının ilk yarısında bir gol atıldı ve bu gol, geri dönüş gerçekleşmemiş olsaydı turnuvanın gelmiş geçmiş en büyük gollerinden biri olabilirdi. Kaka omuz atıyor, 180 derece dönüyor, Hernan Crespo'ya atıyor, o da tek vuruşla Jerzy Dudek'in üzerinden aşırtıyor.
Bu gol, o ekibin zarafetini ve güzelliğini mükemmel bir şekilde özetledi. Crespo, Shevchenko, Kaka, Pirlo, Seedorf, Nesta, Stam, Dida (Rui Costa yedek kulübesinde)… Şampiyonlar Ligi'ni hiç kazanamayan en iyi takımdı.
2003'ün Milan'ı cesur ve kurnazdı. 2005'in stili ise farklıydı.
3) Deportivo La Coruna, 2003/04
Deportivo; kasabayı kısaca mavi ve beyaza boyadığı, bir şampiyonluk kazandığı ve ardından ikinci ve üçüncü kademelere düştüğü için hatırlanıyor. Ancak Deportivo, Pauleta ile 2000 gibi erken bir tarihte şampiyonluğu kazansa da, 2004 yılına kadar gerçekten kült bir Şampiyonlar Ligi takımı haline gelmediler.
9 numaralı güvenilir Diego Tristan ve rakiplerine tepeden bakan Walter Pandiani vardı. Büyük yıldızları sadece bu kadardı.
Gerçek yıldız sergiledikleri performanslardı. Gruplarda Monaco'ya 8-3'lük bir mağlubiyetin ardından, o ana kadar görülen en çılgın geri dönüş geldi. Milan'a 4-1 kaybettikten sonra 4-0 yenmek. Sonsuza kadar süremezdi çünkü Jose Mourinho'nun Porto'su acımasızdı ve onları yarı finalde ezdi.
2) Leeds United, 2000/01
Yıllarca Leeds United'ın 2001'deki Şampiyonlar Ligi yarı finali, kulübün daha sonra düştüğü noktayı göstermek için bir sopa olarak kullanıldı. Bununla birlikte, bu takım modern çağın en heyecan verici İngiliz takımlarından biri olmaya devam ediyor.
Her mevkiide gerçek bir üstün kalite vardı. Merkez savunmada Rio ve Woodgate. Ian Harte ve Gary Kelly beklerde. Mark Viduka, Alan Smith orta sahada. Leeds taraftarları ondan nefret etmeden önce Harry Kewell. Bowyer, Bakke ve Batty. Ve Olivier Dacourt da mükemmeldi.
Robbie Keane, Inter’den kiralıktı. Bu farklı bir dönemdi. Ve evet, Leeds'in Avrupa devi olduğu dönem pekâlâ sürdürülemez olabilirdi ancak Lazio ve Milan'a karşı alınan galibiyetler, içerde Barcelona ile bir beraberlik bu süre boyunca kesinlikle harikaydı.
1) Monaco, 2003/04
Deri ceketli Didier Deschamps tarafından çalıştırıldılar. Jerome Rothen'in sol ayağı, genç Patrice Evra bindiriyor, takımın kaptanı Ludovic Giuly, kenarda Dado Prso, Emmanuel Adebayor ve Real Madrid'e karşı gol atan Fernando Morientes… Bu, bir menajerlik oyunundan çıkmış bir takımdı.
Grup aşamasında Deportivo'yu yenmeleri efsaneviydi. Real Madrid'e karşı kazandıkları galibiyet ikonikti. Claudio Ranieri'nin Chelsea'sini yok etmeleri soğuktu. Monaco o sezon izleyicilere mümkün olan her duyguyu yaşatıyordu. Finalde Mourinho'nun Porto'su ile karşı karşıya geldiklerinde hepimiz onlar için kupaya giden bir rota çiziyorduk. Tabii ki bizi hayal kırıklığına uğrattılar.
Deschamps, kadrodaki kimse bir daha o kadar iyi olamazken milli takımın başına geçti. Monakolular, görünüşe göre bir devam filminin asla orijinali kadar iyi olamayacağını biliyorlardı.